Prof. Dr. Erdem Kaşıkçıoğlu, İç Hastalıkları, Kalp-Damar Hastalıkları, Spor Hekimliği Uzmanı, ekasikcioglu@gmail.com
Günümüz teknoloji ve imkânları düşünüldüğünde hâlâ en ilginç popüler bilim konularından birisi Mısır piramitlerinin nasıl inşa edilmiş olabileceğine ait teorilerdir. Gize piramitleri için 10 bin civarında işçi çalıştırılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Tarih boyunca değişmeyen bir gerçek var ki; o da yeryüzünde insan eliyle gerçekleştirilen yapıların hepsinin işçilerin omuzlarında yükseldiği. Peki, işçilerin sağlığının değişen ekonomik döngüler ve zaman diliminde toplumların, işverenlerin ve de işçilerin kendi gözündeki önemi ne şekilde değişmiştir?
Tekrar 50 asır öncesine, piramitlere dönersek devasa ağırlıklardaki kaya kütlelerinin olağanüstü bir modelleme ile insan gücüyle üst üstüne konularak inşası sırasında köle olarak çalıştırılmış olan işçilerin sağlığı çok önemsenmemiştir diye bir önyargıda bulunabiliriz. Şaşıracaksanız ama konuyla ilişkili araştırmacılar tam tersini söylemekte. R.W. Redding adlı araştırmacı arkeolojik tespitlerini 2010 yılında “Status and diet at the Workers’ Town, Giza, Egypt” kitabında aktarmıştır. Araştırmacı, işçilerin daha iyi beslenmesi ve çalışabilmesi için her gün, yaklaşık 2 bin kilo et sağlayacak kadar, koyun, keçi ve büyükbaş hayvan kesildiğini bilgisine ulaştı. Ve de durumu aktaran oldukça çarpıcı bir ifadeyle yorumladı: “İşçiler büyük ihtimalle burada, köylerinde olduklarından çok daha iyi beslenme imkânı buldular.”
Bu tarihsel görüntülerden sonra, zaman tünelinden hızlı bir şekilde geçerek tekrar günümüz koşul ve yaklaşımlarına dönersek ürkütücü bir tablo ile karşı karşıya kalmaktayız. Nasıl mı? İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre Türkiye’de 2018 yılının ilk yedi ayında iş cinayetlerinde hayatını kaybeden işçi sayısı 1103 oldu. Ne yazık ki; içlerinden üçü 14 yaş altında olmak üzere yedisi de çocuk işçiydi. Asıl sormaktan korkulan soru kaçının engellenebilecek sorunlardan kaynaklandığıdır. Belleğimizi tazelersek, geçtiğimiz yıllarda İstanbul’daki bir inşaat şantiyesinde çoklu işçi ölümlerine yol açan etmenin, ne yazık ki olay öncesinden fark edilmiş olmasına rağmen önemsiz denecek kadar çok küçük bedelle (işverenin artı payını azaltmayacak kadar küçük bir bedel) daha güvenli hale getirilebilecek dış cephe asansör sisteminden kaynaklanmış olması konuya bakışın en çıplak ve ürpertici örneğidir.
İşçi sağlığı ve korunması denilince ilk akla gelen şey, şantiyede çalışan bir işçinin sadece başına geçireceği bir baret (bir kısmının Avrupa sertifikasyonundan yoksun ürünler olduğunu da dikkate alırsak) olarak görülmemelidir. Gün içi iyi beslenme, barınma ve yeterli dinlenme koşulları sağlanamadığı taktirde çalışanın sağlığının korunamayacağı gerçeği göz ardı edilmektedir. Günlük alması gereken temel besin öğeleri, vitamin ve minerallerden yoksun, yetersiz sıvı alımı olmayan bir işçinin mesaisi sırasında dikkat kaybına uğrayabileceği ve iş kazalarına uğrama olasılığının artabileceğini hesaba katmak gerekir. Çalışma süresindeki verimlilik açısından kanıtlanmış olan bu bilimsel unsurların reddedilmesi beraberinde başarısız bir son ürünü ortaya çıkaracaktır. Hükümlerine bağlı kalınacağına dair sözler verilmiş ve imzalar atılmış olan Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşmelerinden doğan yükümlülüklerin sadece işçi sağlığı için değil beraberinde toplumun geri kalan üyelerinin sağlık, huzur ve mutluluğu için de olduğunun unutulmaması gerekir. Bu sebeple değişken zorluk ve risk düzeyinde çalışmak zorunda kalan işçilerin güvenli ve uygun koşullarda çalışması ve üretmesi yönündeki taleplerinin dikkate alınmasının, paralel bir şekilde işverenin de beden-ruh sağlığı ve verimliliği açısından önemli olduğunu düşünmekteyim.
Sağlıksız ve bileşen unsurları bozulmuş bir bedenin etkili bir şekilde aktif kılınamayacağı bilimsel gerçeğinden yola çıkarak çalışan bireylere gösterilen özenin -çoğu işveren tarafından kabul gören genel kanının tersine- iş verimliliğinin artış ve de sürekliliği açısından zaman içinde hiperbolik bir şekilde değişen artı kazanca dönüşebileceğinin unutulmaması gerekir. Bütün bu tez-antitezleri bir kenara bırakırsak bile; çalışırken sağlığını ve yaşamını kaybeden her masum insanın, toplumun geride kalanları (işçi, işveren ve toplum) için hayatlarının hiçbir döneminde unutamayacakları derin bir yara, tükenmişlik ve karanlık bir boşluk bırakıyor olduğu gerçektir. Yeryüzünde türümüz tarafından ortaya konan en etkileyici yapıların, temelinde insana ait hayallerin, güzelliklerin, hakların ve hoşgörünün harmanlandığı yapılar olduğunu düşünmekteyim.