Banu Binat, Yüksek Mimar Binat İletişim & Danışmanlık, banu@binatdanismanlik.com
Son zamanlarda sıkça duymaya başladığımız “well-being”, “wellness” ya da kısaca “well” nedir? Trend olmanın ötesinde, yaşamımıza ve yaşam şeklimize bir iyileştirme olarak bu anlayışı katabilir miyiz? Gazetemizin bu sayısında Türkiye’de profesyonel olarak mekân tasarımlarında “well-being” konusuna öncülük yapan mimaristudio ortakları Ayça Akkaya Kul ve Önder Kul ile bir söyleşi yaptık; “well-being” ile ilgili her şeyi konuştuk. Cevapların herkes için aydınlatıcı olduğunu düşünüyorum. Burada tekrara girmeden, bu kavramları, yani “iyi olma hali”, “esenlik”, “bütüncül iyilik hali”ni kendi yaşam alanlarımıza nasıl taşırız, nasıl devamlılığını sağlarız? “Nasıl daha iyi oluruz”un cevabını arıyorum.
Öncelikle mimarlar ve iç mimarlar, odağına insanı alarak doğru planlamalar yapıyor ve önerilerde bulunuyor, özel çözümler gerektiğinde uzmanlardan danışmanlık alıyor. Peki, bizler bunları kullanıcı ya da işveren olarak talep ediyor muyuz? Önemini biliyor muyuz? Kendimize bunları sormak ilk adımımız olmalı.
Her birey fiziksel bir çevrede yaşar, çalışır. Ortalama bir insan günlük yaşamının %90’ını yapılı fiziksel çevrelerde geçiriyor. Bu fiziksel çevre bize ne kadar planlanmış olarak sunulsa da her birey kendi tercihleriyle, alışkanlıklarıyla kendi çevresini şekillendirir, yeniden oluşturur ve kendi yarattığımız fiziksel çevre bir süre sonra bizi etkilemeye başlar, o da bizi şekillendirir.
90’larla birlikte ergonomi geliştikçe odağına insanı alan tasarımlar hayatımıza daha çok girmeye başladı, daha kolay ulaşılabilir oldu ve bunlarla birlikte yaşam kalitemiz artmaya başladı. Yaşam alanlarımızın planlanması için mekânı oluşturan tüm bileşenler ergonomi normlarında üretilen tasarımlardan seçilebilir hale geldi. Ergonomik aydınlatma, ergonomik iklimlendirme, ergonomik zemin kaplaması, ergonomik mobilya ve daha birçok şey. Yaşam alanlarında gerekli konfor düzeyini sağladıktan sonra burada insanın ruhsal ve fiziksel ihtiyaçları da ön plana alınmalıdır. Ya bireyler kendileri bilinçli davranarak yaşamlarını şekillendirir ya da bu bilinç ile tasarlanan mekânlar onları bedensel ve ruhsal açıdan iyi olmaları için zorlar. İşte ergonominin bitip well’in başladığı nokta burası.
90’larda, çalışan bir insanın gün içinde en çok kullandığı araçları çevresinde kalkmadan ulaşabileceği mesafeye koymak, mobilyaları buna göre seçmek, planları buna göre yapmak en doğru yaklaşımdı. Well ile birlikte ise insanın hareketsiz oturmasının getirdiği sağlık sorunları nedeniyle daha planlama safhasında bireyi harekete teşvik etmek konformist anlayışları değiştirmeye başladı. Kahve için masadan kalkılıp herkesin sosyalleştiği alanlara gidilmesinin altında biraz da bu var. Çöp kutusunun masanın altında değil de merkezi bir yerde olması bile bizim sağlığımız için yapılabilecek basit çözümler.
İlk kez 2014’te yayınlanan uluslararası WELL Bina Standartları, tasarım, inşaat ve işletme süreçlerinde insan sağlığını ve yaşam kalitesini ön plana çıkaran bir sertifikasyon sistemi. WELL sertifikası, bina kullanıcılarının zihinsel ve fiziksel sağlığını iyileştirmeyi amaçlıyor. Yeşil bina sertifikaları binaların enerji verimliliğini temel alırken WELL sertifikası ise merkezine insanı koyan ve yaşam kalitesiyle ilgili öğelere odaklanan, uluslararası ilk sertifikasyon sistemi. Türkiye’de WELL sertifikasını isteyen işverenlerin ve bu sisteme uygun tasarım yapan mimarlık ofislerinin artmasını beklerken yaşamlarımızı biraz da kendimizin iyileştirmesi gerekiyor. Belki her şey bu kadar çokken, çok çeşitliyken sadeleşmek, sadeleşirken de iyi ve sağlıklı olan eşyalarla, donatılarla nitelikli çevre oluşturmak bir başlangıç olacak. Bilinçli tüketici hem var olan yapılı çevrede kendi well koşullarını yaratabilir hem de WELL sertifikalı binaları seçerek bu alanda üretimin artmasını sağlar.
“Nasıl daha iyi oluruz” sorusunun cevabını ararken iki sonuç buldum: Birincisi well sisteminin önemi ve değeri yadsınamaz, bu sistemi ve standartlarını tüm yapılı çevrede hayatımıza almalıyız. İkincisi de hepimiz kendi hayatımızda yaşadığımız ve çalıştığımız mekânlarda fiziksel ve zihinsel sağlığımızı gözetmeli ve gerekirse yaşam alışkanlıklarımızı değiştirmeliyiz. Ergonomi konusu ile çok haşır neşir olmuş biri olarak şu anda pek çok kentli insan gibi ben de konfor arayışına kapılıp gözden kaçırdığım hareketsizlik ile mücadele halindeyim. Saatlerce masamdan kalkmadan çalışmak, bunun yorgunluğunu da evde saatlerce koltuğumdan kalkmadan dizi izleyerek çıkartmak gibi bir yaşam şeklini değiştirmeye çalışıyorum. Benim için giyilebilir teknoloji ürünü bir akıllı saat çözüm oldu. Yaşarken, çalışırken sağlıklı durmayı, egzersiz ve hareketin farkını hem anladım hem de dengemi buldum. En önemlisi kendimi motive ettim. Herkesin motivasyonu da mutluluğu da kendi elinde. İnsan odaklı tasarlanmış sağlıklı mekânlarda yaşamak, planlamayı durağan kılmamak, yaşamımıza hareket katmak, sporu günlük yaşama dahil etmek ve beslenme şeklini de bir bütün olarak düşünmek bizi gerçekten iyi hissettirecek şeyler.
bi_özet gayrimenkul | Ağustos 2019