Tasarımda Fiziksel, Ruhsal ve Zihinsel “İyi Olma Hali”

Ayça Akkaya Kul, Önder Kul.
Fotoğraf: Hacer Ukan

mimaristudio kurucuları Ayça Akkaya Kul ve Önder Kul ile well-being odaklı tasarım konusunu konuştuk.


Son zamanlarda “well-being”, “wellness” ve “biyofili” kavramlarını sıkça duyuyoruz. Bize bu kavramlardan ve bunların mimarlık ve tasarımdaki öneminden bahseder misiniz? Bir mimar olarak bu konulara ilginiz nasıl başladı?

Öncelikle, bu 3 kavramın kısa tariflerini yapalım isterseniz. İnsanoğlu ilk varoluşundan bugüne kadar doğa ile sürekli içgüdüsel olarak bağlantı içinde olan bir varlıktır. Şehirleşme ile birlikte doğa ve insan arasındaki fiziksel bağ zayıflasa da, zihinsel irtibat isteği ve davranış doğası özünü korumaktadır. İşte biyofili (biophilia), insanoğlunun doğa ve tüm canlılar ile olan içgüdüsel bağlantısını, birlikteliğini ve ilişkisini ifade eder.

Wellness kavramı, insanın beden, zihin ve ruh birlikteliği ile sadece hastalıklardan korunarak sağlıklı olmasından öte, sürekli optiumum seviyede sağlıklı olmasına, doğru bir yaşam için atılan adımlara ve seçilen yola verilen bir isimdir. Sürekli eğitim gerektiren bu kavram ile fiziksel, zihinsel ve duygusal sağlığımızı, sosyal, çevresel, ailevi, mesleki durumumuz ile bir arada ve dengede tutabiliriz.

Well-being ise wellness kavramından biraz daha farklı olarak “esenlik” olarak tariflenebilir. Bu “esenlik” kavramı, insanın hem fiziksel, hem de zihinsel ve ruhsal iyi olma halidir. Aslında mimari ve iç mimari içinde de well-being kavramı, biyofili ile bir arada ele alınır ve tasarım süreci içinde değerlendirilir. Zira “insan merkezli tasarım” olarak son yıllarda sıkça gündeme gelen ve tasarım süreci yanında ışık, ısı ve hava gibi teknik kategoriler içinde de irdelenen kavram ile biyofilik tasarım ve well-being konularına da kapı açılmaktadır. Tasarımın doğası gereği her zaman odağında insanoğlunun ihtiyaçları, beklentileri, sorunları, çözümleri yani kısacası insanın ta kendisi vardır. Ancak, bugüne kadar ortaya konulan çalışmaların, tamamlanan projelerin ne kadarı insanı gerçekten odağına alarak ortaya konulmuştur? Bu soru, tasarım camiası içinde uzun tartışmalara açıktır ve biz de bunun tartışılması için iki yıla yakın bir süredir insan merkezli tasarım, biyofilik tasarım ve well-being kavramlarını araştırıyor, projelerimizi bu temelde ele alıyor ve farklı mecralarda anlatıyoruz.

Bir süre Yeşil Bina sertifikaları oldukça gündemdeydi. Mimarlar ve işverenler yapıların bu standartlara uygun olması için birçok kurala uymak zorunda. Well-being odaklı tasarım için de “WELL Building Standards” (WELL Bina Standartları) adı altında bir uygulama mevcut. Bu standartlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Haklısınız, ülkemizde ve tüm dünyada uzun süredir birçok proje enerji verimliliği ve sürdürülebilirlik konularına odaklı olarak geliştiriliyor. İlk olarak BREEAM ile başlayan ülkesel ölçekteki sertifika programları, şu an farklı ülkelerin kendi belirlediği standartlar çerçevesinde devam etmekte. Bu, oldukça pozitif ve yaygın bir yaklaşım diyebiliriz. Yeşil bina danışmanları liderliğinde yürütülen bu projelerin sayısı sadece mimari projelerde değil, iç mimari projelerde de gün geçtikçe artmakta. Böylece yeşil bina sertifikalı bir bina içinde yer alan bağımsız birimler de aynı kimliğe sahip olmak adına, benzer hassasiyetlerle adımlar atmakta.

Tabii, yeşil binalar üzerine yürütülen bu çalışmaların yanında, dünyada yeni yaklaşımlar da ortaya çıkmaya başladı. Kuşak değişimi, çalışma alışkanlıklarının, beklentilerin ve ihtiyaçların da değişmesini tetikledi. Hepimizin bildiği gibi açık ofisler dünyada çok uzun süredir yaygın olarak kullanılan bir sistem. Bununla birlikte, son yıllarda mekân tasarımında, iş ve eğlence arasında sınırlar da kalktı.  Artık duygulara hitap eden ve yaşamla iç içe geçmiş mekân tasarımı önemini artırmaya başladı.

Mayıs 2012’de Mc Kinsey’in tüketici ve pazar üzerine yaptığı bir araştırmada, çalışanların kendi sağlıklarını daha fazla ön planda tuttukları, şirketlerin ise çalışanların esenliklerini desteklemek için sağlık programlarına daha fazla yatırım yapmaya başladıkları görülüyor. Çünkü artık yeni nesil için tek kriter, maaş, sigorta ya da sosyal imkânlar değil. Şirketin sağladığı fiziksel koşullar ciddi bir kriter haline geldi. Çalışanların 1/3’ü ofis tasarımının çalışacakları yeri seçmek konusunda etkili olduğunu belirtiyor. Bu sebeple, firmaların çalışanları üzerine yaptıkları her olumlu yatırım, direkt olarak o çalışanların esenlikleri, sağlık ve mutlulukları üzerine yapılmış yatırımlar olmakta.

Bu bağlamda, tüm dünyada yeşil bina sertifika programları yapı ya da mekânın enerji odağında daha sürdürülebilir bir yönde gelişmesini sağlamakta ve halen önemini korumakta iken, WELL ise doğrudan insanı odağına alan ilk sertifika programı olarak karşımıza çıkıyor. Enerji, kira vb. mekânsal giderler, genel bina giderlerinin sadece %10’unu temsil ederken, kalan %90’lık oranın aslında çalışanlar ile ilgili olduğunu göz önünde bulundurursak, önümüzdeki yıllarda bu yaklaşımın adını daha sık duyacağımızı düşünüyoruz. Neticede, asıl büyük payda olan çalışan üzerindeki herhangi bir iyileştirmenin, doğrudan o firmanın ya da o işletmenin kendisine daha büyük oranda olumlu etkilerinin olacağını söyleyebiliriz.

BASF Türkiye Ofisi. Mimari: mimaristudio, 2017. Fotoğraf: Gürkan Akay

Yurt dışında ve Türkiye’de mimarın, işverenin ve kullanıcının well-being odaklı tasarımlara yaklaşımları konusundaki farkındalık ne boyutta?

2014 yılı Ekim ayından bu yana dünyada gündemde olan Well yaklaşımı, mimari ve iç mimari projelerde insan sağlığı ve esenliğini destekleyen ve geliştiren belli kuralları ve takip edilmesi gereken yöntemleri ortaya koymakta. Bilimsel araştırmaları temeline alan bu yaklaşımda, çevre sağlığı, davranışsal faktörler, insan sağlığı ile ilgili araştırma sonuçları, yine insan sağlığını etkileyen demografik risk faktörleri, yapı tasarımı, inşaat ve yönetimi alanlarında önde gelen uygulamalarla entegre edilerek geliştirilmiştir.

Türkiye’de ise bu yaklaşım henüz çok yeni. Yaklaşık 2 yıldır biz hem bilinçli bir şekilde kendi projelerimiz içinde bu konuya yer vermeye çalışıyoruz hem de davet edildiğimiz panel, söyleşi ve konuşmalar içinde bu yaklaşım ile ilgili temel bazı bilgilendirmeler yapmaya çalışıyoruz. Zira Well, sadece tasarım gruplarının projelerinde bu konuyu temel almalarının yanında, gerçekleşen projelerin işvereni tarafından da sürdürülmesi, takip edilmesi ve desteklenmesi gereken bir yaklaşım. Önümüzdeki yıllar içinde sürdürülebilirlik ve enerji verimliliği konuları ile birlikte paralel olarak, farklı tip ve ölçekte projede çok daha fazla yer bulacağı kanaatindeyiz.

Ispak Ambalaj Ofisi, Mimari: mimaristudio, 2017. Fotoğraf: Gürkan Akay

WELL Building Standards’ın farklı başlıklar altında sınıflandırılması birçok farklı disiplini de işin içine katıyor. Bu çok aktörlü tasarım süreci nasıl işliyor?

Bu yaklaşımının en önemli özelliği, sadece tasarımcıyı süreç içine dahil etmemesi, aynı zamanda direkt ya da dolaylı olarak bağlı disiplin ve birimlerin de çalışmalara katkıda bulunmasını sağlaması.

İç mekân tasarımı bağlamında örneklemeler ile ilerlemek gerekirse; “hava” kriteri içinde, taze havaya ulaşım hususu, eğer çalışılan mekânda istenilen seviyede doğal havalandırmaya ulaşım imkânı olmuyorsa, doğru bir taze hava sisteminin kurgulanması ile sağlanabilir. Keza, “konfor” maddesi içinde değerlendirilen “ısısal konfor” alt başlığında da, kullanıcı konforunu ön planda tutan ısıtma ve soğutma sisteminin seçimi, projelendirilmesi ve projeye adapte edilmesi gereklidir. Yine, “su” kriteri dahilindeki kullanım suyunun temizliği hususu, doğru bir arıtma sisteminin projeye entegre edilmesi ile elde edilebilir. Verdiğimiz bu 3 ayrı örnek dahilinde, makine mühendisi, proje ve hesap çalışmalarının yanı sıra doğru mekanik sistem önerileri de süreç içine girmektedir. Bunun yanında, “ışık” kriteri içinde doğal ışığa azami oranda erişim hususunda, yapay aydınlatma desteği ile yürütülen çalışmalarda aydınlatma danışmanı ve elektrik mühendisi proje ve hesaplamaları önem kazanmaktadır. Ayrıca “konfor” kriteri içindeki “akustik konfor” alt başlığında, akustik danışmanın, hem iç mekân akustiği, hem de mekânın gürültü kontrolü ile ilgili hesap ve çalışmaları ön plana çıkmaktadır. Tabii, bu verdiğimiz örnekler teknik anlamdaki disiplinler arası iş birliği ve çalışmaları göstermekte olup, mekânın asıl kullanıcısı ile yapılan işbirlikleri de önemlidir.

Bir çalışma mekânından ya da işletmeden örnek vermek gerekirse; “beslenme” kriteri içinde, tasarımcı, mekân kullanıcılarının o mekân içinde geçirdikleri zaman içinde fiziksel olarak kolay şekilde besine ulaşmaları hususunda mekânsal planlamayı ve ilgili alanların düzgün konfor şartlarına sahip olması ile ilgili tasarımı gerçekleştirirken, bu kullanıcıların taze ve sağlıklı besini tüketebilmeleri yani o mekâna o besinlerin alınması hususu ise, ilgili firmanın ya da işletmenin idari işler ve ilgili diğer birimleri tarafından çalışılması ve planlanması gereken bir konudur. Firma içinde bu kriterlerle ilgili farkındalığın sağlanması, yapılan iç duyuru, etkinlik ve çalışmalarla kullanıcıların da eğitilmesi gibi hususlarda, firmanın insan kaynakları birimlerine görev düşmektedir. Tabii ki, tüm bu adımların atılmasında mali desteğin sağlanması, bu çalışmalara bütçe ayrılması gibi konularda da finans birimi ve en tepede de genel müdürlük seviyesinde bir destek ve iş birliği olmazsa olmazdır.

Bu standartlar yalnızca yapıları değerlendirmiyor, profesyonellerin de bu konuda ne derece yetkin olduğunu ölçüyor. Bu ölçüm neye göre yapılıyor; sizin uluslararası tasarım ve mimarlık ortamında well-being konusunda herhangi bir kuruma üyeliğiniz veya yetkili bir kurumdan bir belgeniz var mı?

Belirttiğiniz gibi, yapılar ya da mekânlar içinde bu standartların değerlendirilmesinin yanında bina işletmesi ya da sahipleri de bu program içine aktif olarak dahil edilmekte. Belirli puanlama esası üzerinde sertifika almış bir yapı ya da mekânın, o kriterleri ilerleyen yıllarda sürdürüp sürdürmediği takip edilmekte ve farklı zaman dilimlerinde yapılan denetimler ile ilgili sertifika süreci devam etmekte ya da iptal edilebilmekte. Açıkçası bu, programın en önemli detaylarından biri diyebiliriz. Başvuru aşamasındaki hassasiyet ve başarının, yıllar içinde de devamının kontrolü bizce önemli bir husus.

Diğer sorunuza da kısaca yanıt vermek gerekirse, açıkçası Well yaklaşımı ile tanışmamız ile o güne kadar geliştirdiğimiz projelerimizde yazılı kriterlerin birçoğuna tasarımlarımız içinde, bu programın farkındalığında olmadan yer verdiğimizi gördük. İlk profesyonel projemizden bugüne kadar sektör içinde kaliteli, insanı temeline alan ve dünya standartlarında bir tasarım hizmeti verilmesi gerekliliğinin ve sektörde bu bilincin artmasının, doğru tasarımcıların seçilmelerinde büyük önem taşıyacağını savunan bir ekip olarak, Well konusunu kendimize oldukça yakın görerek, çalışmalarımızda bu kriterleri bilinçli bir şekilde temel almaya karar verdik. Well yaklaşımı ile ilgili bir kurum ya da derneğe üyeliğimiz bulunmamakta, Well AP olmak gibi de açıkçası bir düşüncemiz yok. Ülkemizde sürdürülebilirlik ve yeşil bina üzerine çalışan ve süreçte aracılık eden kıymetli ekipler varken, bunu şu aşamada düşünmüyoruz. Ancak, farkındalık yaratarak, ülkemizde üretilen projelerin dünya normlarında yeni yaklaşımları gündemlerine almalarına ufak da olsa bir katkıda bulunmak istiyoruz. Bunun, ülkemizdeki üretilen projelerin kalitesinin artmasına da yardımcı olacağını düşünüyoruz.

Projelerinize well-being yaklaşımını nasıl entegre edebiliyorsunuz? İşverenler mi sizden bunu talep ediyor yoksa siz mi işverenleri yönlendiriyorsunuz?

Well yaklaşımı Türkiye’de çok yeni ve bu konuda belki bir elin parmakları kadar proje geliştirilmiştir diyebiliriz. Hatta yeşil bina üzerine çalışan profesyonel aracı kurumlar dahi son 1 yıl içinde bu konuyu gündemlerine yeni yeni almaya başladılar. Bu sebeple, biz her yeni projemizde bu yaklaşımı işverenlerimizle paylaşmanın yanında, kendilerine kısaca nasıl bir yol izleneceği hususunda da bilgi vermeye çalışıyoruz. Açıkça söylememiz gerekirse, uluslararası firmalarda, firmalarının yurt dışındaki uygulamaları sebebi ile farkındalıklarının başladığını görebiliyoruz. Bu da bizim konuyu aktarmamızda ve projelerimiz içinde yer vermemizde büyük fayda sağlıyor. Böylece planlama aşamasından itibaren tüm proje sürecinin sonuna kadar azami ölçüde kriterin projeye entegre edilebilmesini sağlıyoruz. Günün sonunda, sertifikaya başvuru hususunda bir yönlendirme yapmıyoruz zira ana amacımız bu değil. Ancak merak eden işverenlerimize de başvuru prosedürleri ve adımları hakkında bilgi vermeye çalışıyoruz.

Amacımız doğru tasarım, doğru proje ve uzun süre o firmanın ihtiyaçlarına yanıt verebilen, içinde çalışan herkesin memnun ve mutlu olmasını sağlayan projeler geliştirmek.

Şu ana kadar well-being odaklı proje yaklaşımında sizi Türkiye koşullarında en çok ne zorladı?

Çok yeni ve henüz tanınmayan bir kavram olması, tasarım hizmeti gibi elle tutulan, gözle görülen bir ürün olmaması, yaklaşımın temel amacını ve mantığını anlatmakta zorluk çektiğimiz durumlara tabii ki sebep oldu. Ancak şunu söyleyebiliriz ki, ağırlıklı olarak bizimle çalışmak isteyen kurumsal firmalar, belirli bir kurum kültürü, geçmişi, personel alt yapısı olan, tasarımı bir hizmet olarak addedip bunu profesyonel ellere emanet etme bilincinde gruplar olduğu için, vizyon ve dünyadaki değişikliklerin takibi konularındaki genel profilleri sebebi ile büyük sıkıntılar yaşadık diyemeyiz. Bizim amacımız doğru tasarım, doğru proje ve uzun süre o firmanın ihtiyaçlarına yanıt verebilen, içinde çalışan herkesin memnun ve mutlu olmasını sağlayan projeler geliştirmek olduğu için, tasarımcı olarak doğru yolu gösteriyor, son kararı da her zaman olduğu gibi onlara bırakıyoruz.

Bir yapı well-being yaklaşımı gözetilerek tasarlansa bile zaman içinde değişen kullanıcılar ile birlikte dönüşebiliyor. Yapıda bu standartların sürdürülebilirliğini ölçmek mümkün mü?

Her sertifika programında olduğu gibi, bu programın da katılım koşulları ve bazı ücretlendirme süreçleri mevcut. Başvuru yapılan her sertifika düzeyi için bu değişmekte. Ancak asıl önemli olan WELL sertifika programında,“takip” konusu. Sertifikaya sahip olan bir yapı ya da mekân, tüm kriterleri sürdürülebilir halde korumak zorunda zira ilk 3 yılın sonunda yapılan denetim ile bunun kontrolü yapılabilmekte ve eğer koşullarda olumsuz yönde bir gelişme var ise, sertifika iptal edilebilmekte. Burada tasarımcıdan çok bina kullanıcısı, sahibi, işletmecisi ya da idari işler ekibine büyük rol düşmekte. Sertifikanın alındığı ilk günkü koşulların düzenli takibi, firma içinde farklı anketlerle iç denetimin ve memnuniyetin ölçümünün yapılması ile sürdürülebilir bir ortam sağlanabilmekte.

Yeni bir yapı sıfırdan well-being düşüncesine göre tasarlanabildiği gibi mevcut bir yapı da aynı şekilde iyileştirilebilir mi? Böyle bir uygulamanız oldu mu?

Tabii ki olabilir. Binaların da, iç mekânların da bir kullanım ömrü söz konusu. Herhangi bir yenileme süreci gündeme alındığında, binanın hâlihazır durumu sertifika alınmasına uygun ise, altyapısal çalışmalar da değerlendirilerek gerekli tüm koşullar hem tasarım hem de inşai süreç içine entegre edilebilir ve akabinde işletmesel olarak da devamlılığı sağlanabilir. Henüz böyle bir çalışmamız olmadı zira genelde davet eden kurumsal firmalar kira kontratları, gelişen ve değişen personel ve çalışma ihtiyaçları sonunda, mevcutta kalma değil, yeni bir lokasyona geçme düşüncesi ile hareket etmekte. Lakin, bunun da bir ara dönem olduğunu düşünüyoruz ve mevcut bina ve mekânlar içinde de bu yaklaşımın projelere dahil edilmesi taleplerinin geleceği kanaatindeyiz.

Philip Morris Sabancı Pazarlama ve Satış A.Ş. Ofisi.
Mimari: mimaristudio, 2016. Fotoğraf: Gürkan Akay.

Well-being odaklı tasarım, özellikle çalışma alanlarında öne çıkıyor. Örneğin büyük kurumlar bu konuda önemli adımlar atıyorlar. Çalışma mekânları dışında da well-being odaklı tasarım uygulamaları mevcut mu? Bunlardan örnekler verebilir misiniz?

mimaristudio olarak yeni nesil çalışma mekânları üzerine ağrılıklı olarak davet alan ve çalışan bir grup olduğumuz için, Well yaklaşımı ile ilgili araştırmalarımızı ve çalışmalarımızı asıl çalışma konumuz üzerinde yoğunlaştırdık. Lakin Well sadece iç mimari değil, mimari tasarımı da kapsayan bir yaklaşım. 10 ayrı kriter (hava, su, beslenme/gıda, ışık, hareket, ısıl konfor, ses, malzeme, zihin, toplum, yenilik) bir mimari proje çalışması kapsamında, tasarım sürecinin içinde değerlendirilebiliyor ve eğer proje sertifika hedefli ise puanlamaları bu doğrultuda işletiliyor. Belirttiğimiz 10 farklı kriterin her birinin ayrı alt açılımları, değerlendirme kriterleri ve puanları var. Detaylı bilgiye http://www.wellcertified.com adresinden ulaşılabilmekte.

Ancak, sorunuza kısa bir örnek vermek gerekirse: Beslenme/gıda (nourishment)
kriterinde, mimari projenin gerçekleşeceği alanın belirli bir yarıçap içindeki mesafesinde sağlıklı besine ulaşılması hedeflenmekte ve buradan proje puan almakta. Burada, kent yaşamı içinde sağlıklı besine ulaşabileceğimiz en yakın noktalar marketler, süpermarketler vb. mekânlardır. Hareket (movement)
kriteri içinde, proje kapsamında sağlıklı yaşamı destekleyecek yürüyüş, koşu, bisiklet parkurları planlanması, böyle bir fiziksel olanak yok ise belirli bir yarıçap içinde bu aktiviteleri bulunduran alanlara yakınlık sağlanabilmesi yine projeye puan vermekte. Ya da ses (sound) kriterinde binaların akustik tedbirleri ön planda tutulmakta, planlanan binaların çevresel gürültü kontrolleri önem arz etmektedir.

Well-being odaklı tasarlanmış projelerinizde kullanıcı ve işverenlerden ne kadar süre içinde nasıl geri dönüşler aldınız? Bu geri dönüşler çalışmalarınızı yönlendirecek nesnel verilere dönüşüyor mu?

Tasarımlarımızda insanı merkeze alan, biyofilik tasarım kriterlerini içinde barındıran, çalışma mekânları özelinde “hareket temelli çalışma” ve “çevik çalışma” yaklaşımlarını planlama içine entegre eden bir süreç izlediğimiz için, tüm projelerimizde sadece estetik ve tasarım dili olarak değil, aynı zamanda kullanıcı merkezli memnuniyet noktasında olumlu geri dönüşler almaktayız. Diğer meslektaşlarımızın da yaşadığı gibi biz de asıl memnuniyeti ve tasarladığımız mekânların ihtiyaçlara gerçekten ne ölçüde yanıt verdiğini, ana kullanıcı yaşama başladığı zaman gözlemleyip, ölçümleyebiliyoruz. Bu ölçümlemeler, genellikle firmaların İnsan Kaynakları birimleri ile ortaklaşa yaptığımız anket ve değerlendirmeler ile olmakta. Olumlu tüm yorumların yanında farklı talep, istek ve görüşleri de kendimize kazanç olarak alıyor ve mutlaka sıradaki ilk projemizde tasarım, ürün seçimi, teknik gereklilikler, kullanım ihtiyaçları gibi birçok detay içinde değerlendiriyoruz. Özet olarak, son 10 yıl içinde tamamlanan projelerimizin ortalamasında %85’in üzerinde bir kullanıcı memnuniyeti ve tatmine ulaştığımızı görebiliyoruz. Bu da bizim doğru yolda olduğumuzu gösteren en büyük övünç kaynağımız diyebiliriz.

bi_özet gayrimenkul | Ağustos 2019

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s