Bit Pazarına Nur Yağdırmak

Ayşe Hasol Erktin, Mimar, HAS Mimarlık, ayse.erktin@hasmimarlik.com.tr

Yenileme yaptığımız binalarda, ekip arkadaşlarımızdan ve uygulamacı firmalardan sıkça duyarız: “Sıfırdan yapsaydık daha kolaydı…” Gerçekten de önceden bilinmeyen ayrıntılar, önceden bilinse dahi mevcut yapıdan kaynaklanan ve işlevsel yerleşimde zorluk çıkaran kısıtlamalar, mimarı, mühendisi her yönden kıskıvrak bağlar. Kimi zaman karşınıza beklenmedik bir kiriş çıkar; kimi zaman modern çağın teknolojisine yanıt veremeyecek kat yükseklikleri veya aks genişlikleri bizi zorlar. Ancak, mimarlar kısıtları severler çünkü önümüze çıkan engeller, anlamlı yaratıcılık deneylerine olanak tanır. Mimarın ustalığı, olumsuz koşulları, yaratıcı çözümlerle avantaj haline getirmesiyle ortaya çıkar.

Eskisinin başarısını aşabilmek…

Öte yandan yenileme, çoğunlukla işlev değişikliğinden çok, başarılı ve kullanıcılar tarafından sevilen, benimsenen bir binanın bir sonraki kuşağa da devredilebilmesi için yapılan güncellemedir. Yenilemenin eski binanın başarısını aşması beklenir. Yalnızca işlevsel ve mimari başarı değildir söz konusu olan. O binadaki anılar, yaşantılar, deneyimler de toplumun hafızasına kazınmıştır. Yenilemenin, bu hafıza birikimini; binanın kent kimliğine katkısını ve kullanıcıların hatıralarını dikkate alması gerekir. Örneğin HAS Mimarlık’ın yaptığı İzmir’deki Efes Oteli yenilemesinde, kentlilerin otele nasıl sahip çıktıklarını, mimariden beklentilerini birebir deneyimlemiştik. Yapılması düşünülen her yeniliği, basın yoluyla, sivil toplum örgütleri yoluyla kamuoyuna anlatmanın önemini görmüştük. Gerek yerel basın ve köşeyazarları, gerekse Mimarlar Odası gibi kurumlara yapılan bilgilendirme, kent kimliğine katkı bağlamında önerdiğimiz yenilikleri kamuoyunun anlamasını, daha sonra da benimsemesini sağladı.

Hiçbir şey yapmamış gibi yenilemek…

Tarihi binalarda yenileme, başlı başına bilimsel bir araştırma konusu olarak ele alınmalı. Çeşitli dönemlerde yapılmış eklentilere körü körüne bağlı kalmak yerine özgün mimariyi araştırmak, ortaya çıkarmak ve vurgulamak esas olmalı. Öyle ki binaya girenler, binaya herhangi bir mimari müdahale yapılmadığı algısına kapılabilmeliler. Bu tür örneklerle en çok İtalya’da karşılaşıyoruz. İtalya’daki tarihi yenilemelerde, mimarın ne yaptığını anlamak için gerçekten dikkatli bir inceleme gerekir.

Sürdürülebilirlik ve yenileme…

Almanya’nın ulusal geliri, Türkiye’nin yaklaşık beş katı olmasına karşın Almanya’da yalnızca tarihî değil, 1960 ve 70’lerden sonra yapılan kamusal yapılar da yenilenerek ekonomik yaşamlarını sürdürmeleri sağlanıyor. Çok nitelikli olmasalar dahi, örneğin Berlin’deki Komische 
Oper, Deutsche Oper gibi kamusal yapılar, 1970’lerdeki cepheleri ve iç yerleşimleriyle korunuyor. Gerekli tamir ve yenilemeler, binanın görünümünü bozmaksızın belli aralıklarla yapılıyor. Asırlık markaların, zaman içinde logolarını kısmi değişikliklerle güncel algılara uyumlamaları gibi. Ülkemizde halkın hafızasına kazınmış kamusal yapıları yıkıp yeniden yapma anlayışını da bu açıdan “yenilemeliyiz”.

Binaların yıkılıp yeniden yapılması, sürdürülebilirlik bakımından -özellikle kaynak kullanımı açısından- hiç de istenen bir durum değil. Zaman içinde, işlevlerin değişmesine bağlı olarak yapılacak yenilemelerle, binaların ömrü uzatılabilir. Sürdürülebilir mimaride amaç, binaların işlevsel kullanım esnekliğine sahip olacak biçimde planlanması; “zamansız” ihtiyaçlara uyum sağlamasıdır.


bi_özet gayrimenkul | Şubat 2020